BELGRAD BİSİKLET GEZİSİ
(04.01.2015 PAZAR)
3 bisiklet tutkunu, Ali GENÇ, Mürşit DURMUŞ(tostmen) ve bendeniz Hasan Burak DURMUŞ bütün uyarılara, haber bültenlerinin, çevremizdeki bisiklet sürmenin gereksizliğine inanan insanların baskılarına rağmen 2015 yılının ilk Sakin Bisiklet Gezisini İstanbul'un ciğeri, oksijen kaynağı olan Belgrad Ormanına yapmış bulunduk. Uzun süredir Atmaca Pedal Grubu ve Sakin Bisiklet sakinleri olarak gezi/tur yapamıyorduk ve bu kötü gidişata Ali abimizin ateşlemesiyle dur demek için yola çıktık. Hava tahmin raporlarına göre çok soğuk olacak ve yağmur göz açtırmayacaktı. Bisiklet sürülmesi kendilerince önemsiz olan insanlar içinse "bu havada bisilet zaten sürülmez" idi. Eğer yağmurlu havada sürmeyeceksek yağmurluk almak niye peki? diye aklımıza gelmedi değil...
Neyse, biz üç kişi olarak buluşma yerimiz olan Beşiktaş'ta bir araya geldik ve grubumuzun üyelerinden Ercan abimizin işyeri önünde temsili bir kahvaltı ettik (çay, simit ve peynir) bütün uğraşlarımıza rağmen kendisine ulaşamayıp geziye katılımını sağlayamadığımız Ercan abimiz "katılamıyorum bari katkım olsun" diyerek kahvaltı sponsorumuz oldu kendisine ayrıca teşekkür ediyoruz.
Beşiktaş'tan Sarıyer'e doğru pedallıyoruz. Yol o kadar sakin ki neredeyse İstanbul'da olduğumuzu unutup Anadolu' da bir kasabada olduğumuzu düşünmeye başlayacağız. İnsanlar meteorolojinin uyarılarını dikkate almış olmalı ki bu güzel pazar sabahında kimsecikler çıkmamış yola.
Yalnızca sahil boyunca koşan insanlar ve tek tük de olsa bisiklet süren insanlar var. Bir İstanbul rüyası. Trafiksiz, sessiz, insanların uyum içinde yaşadığı rüya şehir İstanbul... Bu pazar sabah erken saatler için bile olsa bir an gerçekleşmiş gibi...
Bu duygular içerisinde sahil yolu boyunca sürüyoruz. Sarıyer'e yaklaşınca biraz mola veriyoruz. Kontrol etmeyi unuttuğumuz lastik havalarını kontrol etmek ve sularımızı tazelemek için. Biraz da atıştırmalık almak için tabiki. Her ne kadar İstanbul içinde de olsa uzun bir gezi olacak ve enerji gerekecek. İstanbul halen hatırı sayılır derecede sakin bu arada...
O kadar sakin ki ne denizde dalga, ne martı var havada. Evet, martılar da havalanmamış henüz. İskele de siesta modundalar. O sırada boğazdan geçmekte olan yük gemisi haricinde hareket eden bir şey yok gibi. Bir de biz tabii...
Sarıyer' den içeri, Bahçeköy' e doğru döndürüyoruz yönümüzü. O yönde gideren içinden geçtiğimiz ağaçlı yol beni olduğu kadar sizi de büyüleyecektir. O zaman hissediyorsunuz şehrin karmaşasından kurtulup büyülü bir yerlere doğru gittiğinizi. Bu ağaçlıklı yol krallar ve soylular için yüksek sütunlarla bezenmiş bir yol gibi. İhtişamlı ve heyecan verici. Farklı hissediyorsunuz tabi.
Sarıyer' den Bahçeköy istikametine hafif meyilli tatlı bir rampa çıktıktan sonra Belgrad Ormanı' nın simmgesi niteliğindeki su kemerine varıyoruz. Bu su kemeri aynı zamanda ormana giriş yapıyoruz anlamına da geliyor.
Belgrad Ormanı' nın sakin yollarında pedallamaya devam ediyorken yol boyunca uzanan orman manzarasını seyrediyor ve düşüncelere dalıyoruz. Orman bahar kadar şen değil ancak dökülmüş yaprakların sonbahara ve kışa has renk cümbüşünü seyretmenin ayrı bir hazzı var. Kapalı ve yağmur taşıyan hava da eklendiğinde tatlı bir hüzün kaplıyor insanı.
Belgrad Ormanı içinde Geyik Üretim Çiftliği olduğunu zaten biliyorduk. Daha önceki gezilerimizde önünden çok defa geçtiğimiz Geyik Üretim Çiftliği' nin önünden geçerken mola veriyoruz. Belki geyik görürüz ümidiyle etrafı gözetliyor biraz da soluklanmaya çalışıyoruz. Tabi insan olduğumuz ve geyikler tarafından namımızın çokta hoş olmaması nedeniyle yanımıza yanaşmak şöyle dursun, tepenin ardından bile boy göstereceklerine bile ihtimal vermiyoruz çok fazla. Ama olur ya bir tanesi yolunu şaşırır bizde bu vesile ile görmüş olurduk.
Velhasılı gelmediler... Gelmemekte de haklıydılar...
Velhasılı gelmediler... Gelmemekte de haklıydılar...
Orman içinde, yağmur yüklü havada gezimizi yapıp, İstanbul' un bilinmeyen yönünün keyfini sürerken karşımıza bir set çıkıyor. Yapısına bakıp Osmanlı döneminden kaldığını rahatlıkla söyleyebileceğim bu set arkasında küçük ama güzel bir baraj gölü barındırıyor.
Belgrad Ormanında böyle bir yapı ve baraj gölü görmek elbette heyecanlandırıyor bizi ancak 20 küsür yıldır İstanbul' da olup, bize en yakın olan bu doğal güzelliği, Belgrad Ormanını tam manasıyle bilmiyor olmak az da olsa burkuyor içimizi. Şehir hayatı ne kadar oyalamış ki bizi görememişiz. Ormanları yalnızca piknik için yılda bir yada birkaç kez gidilen ve çılgınca beslendikten sonra arkamıza bakmadan uzaklaşılan yerler olarak kullanmışız. Bizi bu hayata iten sebeplerin başında şüphesiz ki şehir yaşantısının kendisi geliyor. Şehir yaşantısı, popüler kültür bizi çepeçevre kuşatmış ki sık sık gittiğimiz AVM'lerin her ayrıntısını, hangi mağazanın nerede olduğuna kadar bütün hatları ve ayrıntısıyla biliyorken, etrafımızda ne tür doğal alanları, tarihi güzellikler vs. var bilememekteyiz. Kitabesini okuduğumuzda, adının Ayvad Bendi olduğunu, Sultan III.Mustafa tarafından yaptırıldığını ve bunun gibi üç tane daha bent olduğunu öğreniyoruz. Tabi onları göremiyoruz. İleriki zamanlarda diğer kalan bendleri de görmek arzusuyla gezimize devam ediyoruz.
Baraj ile tanışmamızı ölümsüzleştiriyor ve yolumuza devam ediyoruz. Baraj gölünün kıyısından etrafını dolaşarak devam ettiğimiz yolumuzda "başka neler ile karşılaşabiliriz" merakı içimizde yer ediyor. O heyecan ile pedallıyoruz. Karşımıza orman içinde hayrat olarak yapılmış çeşme haricinde pek birşey çıkmıyor.
Bitmeye durmuş suluklarımız dolduruyor ve her zaman olduğu gibi hayrat sahibine hayır dualarda bulunup devam ediyoruz.
Belgrad Ormanından ayrılırken yaptığımız son etkinlik çeşmeden su doldurmak oluyor. Yağmur da hafiften düşmeye başlarken daha önceki gezimizde konu aldığımız Pirinçci Köyü' ne yöneliyoruz.
Piriniçci' ye yaklaştığımızda bir değişiklik dikkatimizi çekiyor. Bir hayat belirtisi diyebiliriz. Daha önceki gezilerimiz esnasında tamamiyle kurumuş olan, daha önceki yazımızdan da hatırlayacağınız gibi içinde koyunların, atların otladığı içme suyu havzası, son gelen yağmurlarla birlikte suyla dolmuş ve tekrar eski görünümüne kavuşmuş.
Bu iyi haber demek hem doğa hemde insanlar için. Biliyoruz ki su, başlı başına hayat demek, hayatın ta kendisi demek. Su kenarında fotoğraflarımızı tarihe not düşüyor, biraz dinlenmek, iyice düşen ve yağmaya başlayan hava nedeniyle biraz da ısınmak için Pirinçci Köy kıraathanesine sürüyoruz.
Köy kıraathanesine varıp gürül gürül yanan sobanın yanında, daha önce birkaç kez gelmiş olmamıza rağmen köy halkının meraklı bakışları altında, sıcacık çaylarımızı yudumluyoruz. İçimiz de dışımız da ısınıyor ancak dışarıda yağmur şiddetini gittikçe artırıyor.
Yola çıkma vakti...
Koyuluyoruz tekrar yollara... Artık yönümüz şehre dönük olduğundan gezimizin bundan sonraki anlarının çok fazla keyif vereceğinden umudumuz yok denecek kadar az... Zira yağan yağmur, buna bağlı olarak oluşan çamur, ağırlıklı olarak kamyon ve tırlardan oluşan araç trafiği ve şehrin puslu havasıda göz önüne alındığında kaçınılmaz olan bu.
Tam bu ruh halinde yol alırken pirinçci Köyü' nün yukarılarında karla kaplı bir tepe tekrar heyecanlandırıyor bizleri. Bisikletlerimizi kaptığımız gibi dalıyoruz karların arasına...
Şehre varmazdan evvel moral katıyor bize...
Bu andan sonra yağmurdan dolayı fotoğraf çekmeye fırsatımız pek olmuyor maalesef. Şehre de gelmiş olduğumuzdan fotoğraf çekmeye değer fazla birşey göremiyoruz. Son durak olarak, kendisi de aktif tur bisikletçisi olan, grubumuzun enerji kaynağı Pilavcı Meşhur Gaffar Usta' nın mekanına pedallıyoruz. Gezi sonrası hem karnımızı doyurmak, hemde Gaffar abimizi ziyaret etmek için...
Gaffar Ustamızın mekanına vardığımızda, bizi her zaman olduğu gibi güler yüzü ile karşılıyor ve bisikletiyle gelenlere yaptığı gibi ilk iş olarak fotoğrafımızı çekiyor. Eee, kampanyasına delil gerek "bisikleti ve kaskı ile gelene ayran bedava..."
Sonuç ortada sırılsıklamız...
Gün sonunda 84 km yol, 40-60 lira gezi masrafı, sahil kenarında ve orman içlerinde sürüş keyfi, yeni yerler ve önceki yerleri yeniden görme fırsatı ve tabiki en önemlisi keyifli bir haftasonu...
Aynı durum, geziye çıkılacağından (bütün uğraşlara rağmen) haberdar edemediğimiz Ercan abimiz, bir önceki gün 128 km'lik tur yaptığı için yorgun hisseden İlyas abimiz, geçirdiği talihsiz bir bisiklet kazasından sonra bisiklet kullanmaya uzun süre ara vermek zorunda kalan Yunus abimiz ve tura çıkmayı bırakmak için nasıl bir sebebi olduğunu bilmediğim Ömer abimiz için de geçerli miydi bilemiyorum...
Bu haftanın zihnimizde kalan yansımaları bu şekilde. Bakalım bir sonraki gezimiz ne tarafa ve ne zaman olacak? Mevsimin kış olmasından dolayı çok fazla fırsat bulamamaktayız ama her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye ve sizinle paylaşmaya devam edeceğiz...
Takipte kalın...
NOT: Gezi fotoğrafları ve daha fazlası için:
www.facebook.com/sakinbisiklet
www.instagram.com/sakinbisiklet
Belgrad Ormanında böyle bir yapı ve baraj gölü görmek elbette heyecanlandırıyor bizi ancak 20 küsür yıldır İstanbul' da olup, bize en yakın olan bu doğal güzelliği, Belgrad Ormanını tam manasıyle bilmiyor olmak az da olsa burkuyor içimizi. Şehir hayatı ne kadar oyalamış ki bizi görememişiz. Ormanları yalnızca piknik için yılda bir yada birkaç kez gidilen ve çılgınca beslendikten sonra arkamıza bakmadan uzaklaşılan yerler olarak kullanmışız. Bizi bu hayata iten sebeplerin başında şüphesiz ki şehir yaşantısının kendisi geliyor. Şehir yaşantısı, popüler kültür bizi çepeçevre kuşatmış ki sık sık gittiğimiz AVM'lerin her ayrıntısını, hangi mağazanın nerede olduğuna kadar bütün hatları ve ayrıntısıyla biliyorken, etrafımızda ne tür doğal alanları, tarihi güzellikler vs. var bilememekteyiz. Kitabesini okuduğumuzda, adının Ayvad Bendi olduğunu, Sultan III.Mustafa tarafından yaptırıldığını ve bunun gibi üç tane daha bent olduğunu öğreniyoruz. Tabi onları göremiyoruz. İleriki zamanlarda diğer kalan bendleri de görmek arzusuyla gezimize devam ediyoruz.
Baraj ile tanışmamızı ölümsüzleştiriyor ve yolumuza devam ediyoruz. Baraj gölünün kıyısından etrafını dolaşarak devam ettiğimiz yolumuzda "başka neler ile karşılaşabiliriz" merakı içimizde yer ediyor. O heyecan ile pedallıyoruz. Karşımıza orman içinde hayrat olarak yapılmış çeşme haricinde pek birşey çıkmıyor.
Bitmeye durmuş suluklarımız dolduruyor ve her zaman olduğu gibi hayrat sahibine hayır dualarda bulunup devam ediyoruz.
Belgrad Ormanından ayrılırken yaptığımız son etkinlik çeşmeden su doldurmak oluyor. Yağmur da hafiften düşmeye başlarken daha önceki gezimizde konu aldığımız Pirinçci Köyü' ne yöneliyoruz.
Piriniçci' ye yaklaştığımızda bir değişiklik dikkatimizi çekiyor. Bir hayat belirtisi diyebiliriz. Daha önceki gezilerimiz esnasında tamamiyle kurumuş olan, daha önceki yazımızdan da hatırlayacağınız gibi içinde koyunların, atların otladığı içme suyu havzası, son gelen yağmurlarla birlikte suyla dolmuş ve tekrar eski görünümüne kavuşmuş.
Bu iyi haber demek hem doğa hemde insanlar için. Biliyoruz ki su, başlı başına hayat demek, hayatın ta kendisi demek. Su kenarında fotoğraflarımızı tarihe not düşüyor, biraz dinlenmek, iyice düşen ve yağmaya başlayan hava nedeniyle biraz da ısınmak için Pirinçci Köy kıraathanesine sürüyoruz.
Köy kıraathanesine varıp gürül gürül yanan sobanın yanında, daha önce birkaç kez gelmiş olmamıza rağmen köy halkının meraklı bakışları altında, sıcacık çaylarımızı yudumluyoruz. İçimiz de dışımız da ısınıyor ancak dışarıda yağmur şiddetini gittikçe artırıyor.
Yola çıkma vakti...
Koyuluyoruz tekrar yollara... Artık yönümüz şehre dönük olduğundan gezimizin bundan sonraki anlarının çok fazla keyif vereceğinden umudumuz yok denecek kadar az... Zira yağan yağmur, buna bağlı olarak oluşan çamur, ağırlıklı olarak kamyon ve tırlardan oluşan araç trafiği ve şehrin puslu havasıda göz önüne alındığında kaçınılmaz olan bu.
Tam bu ruh halinde yol alırken pirinçci Köyü' nün yukarılarında karla kaplı bir tepe tekrar heyecanlandırıyor bizleri. Bisikletlerimizi kaptığımız gibi dalıyoruz karların arasına...
Şehre varmazdan evvel moral katıyor bize...
Bu andan sonra yağmurdan dolayı fotoğraf çekmeye fırsatımız pek olmuyor maalesef. Şehre de gelmiş olduğumuzdan fotoğraf çekmeye değer fazla birşey göremiyoruz. Son durak olarak, kendisi de aktif tur bisikletçisi olan, grubumuzun enerji kaynağı Pilavcı Meşhur Gaffar Usta' nın mekanına pedallıyoruz. Gezi sonrası hem karnımızı doyurmak, hemde Gaffar abimizi ziyaret etmek için...
Gaffar Ustamızın mekanına vardığımızda, bizi her zaman olduğu gibi güler yüzü ile karşılıyor ve bisikletiyle gelenlere yaptığı gibi ilk iş olarak fotoğrafımızı çekiyor. Eee, kampanyasına delil gerek "bisikleti ve kaskı ile gelene ayran bedava..."
Sonuç ortada sırılsıklamız...
Gün sonunda 84 km yol, 40-60 lira gezi masrafı, sahil kenarında ve orman içlerinde sürüş keyfi, yeni yerler ve önceki yerleri yeniden görme fırsatı ve tabiki en önemlisi keyifli bir haftasonu...
Aynı durum, geziye çıkılacağından (bütün uğraşlara rağmen) haberdar edemediğimiz Ercan abimiz, bir önceki gün 128 km'lik tur yaptığı için yorgun hisseden İlyas abimiz, geçirdiği talihsiz bir bisiklet kazasından sonra bisiklet kullanmaya uzun süre ara vermek zorunda kalan Yunus abimiz ve tura çıkmayı bırakmak için nasıl bir sebebi olduğunu bilmediğim Ömer abimiz için de geçerli miydi bilemiyorum...
Bu haftanın zihnimizde kalan yansımaları bu şekilde. Bakalım bir sonraki gezimiz ne tarafa ve ne zaman olacak? Mevsimin kış olmasından dolayı çok fazla fırsat bulamamaktayız ama her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye ve sizinle paylaşmaya devam edeceğiz...
Takipte kalın...
NOT: Gezi fotoğrafları ve daha fazlası için:
www.facebook.com/sakinbisiklet
www.instagram.com/sakinbisiklet
Yorumlar
Yorum Gönder